Konumu itibari ile kavimlerin göç yolunun üzerinde bulunması her kavmin kendi lisanı ile Patnos’a bir ad koyduğunu bilmekteyiz. Yazılı tarihte ise ,Urartu’ların “Aladırı”,Bizans’lıların ise Patnos’a “Patisus” dediklerini biliyoruz.Yerli halkın ve çevrenin “Panos” dedikleri Patnos’un sondaki “s” sesinin yaptığı çağrışım;adın daha çok Bizans’lılardan kaldığı gerçeğini ortaya koymaktadır.
TARİH ÖNCESİ PATNOS
Patnos,yazılı tarih öncesi çağlardan bu yana, insan topluluklarının uğrak yerlerinden biri olmuştur. Yörede yapılan araştırmalar, bu topraklarda paleolitik dönemden başlayarak kısa süreli yerleşmeler olduğunu ortaya koymaktadır.
NEOLİTİK DÖNEM(YENİ TAŞ)
ilçedeki yerleşmenin Neolitik dönemde de sürdüğünü ortaya koyan belgeler, ilçe sınırları içinde değişik yerlerde bulunan ve ne yazık ki insan eliyle tanınmayacak hale getirilmiş mağara resimlerdir. Bu resimlerin önemli bir bölümünü patnos’un kuzeydoğusunda Mıç, Zomik, Çakırbeg ve hesar köyleri çevresindeki mağaralarda bulunanlar oluşturmaktadır.
Bu mağara resimlerindeki anlatımlar, motifler. Patnos insanının, Neolotik Dönemde avcılığın yanı sıra, hayvancılık ve tarımla da uğraştığını ortaya koymaktadır.
YAZILI TARİH DÖNEMİ (URARTULAR)
MÖ 2000'lerde, Patnos’u da içine alan Doğu Anadolu yüksek yaylalarında yaşayan insan topluluklarına ilişkin ilk bilgiler, IÖ XIII. yy'a tarihlenen Asur kralı I.Salmanassar'ın (IÖ 1280-1261) bir yazıtında,Asur krallığıyla savaşan bazı ülkelerden söz edilmektedir.
Uriatri etnik bir topluluğun adı olmayıp,Asur dilinde " dağlık bölge" anlamına gelmektedir. Yine, Asur yazıtlarından kralın, Uriatri adı altındaki sekiz ülkeyi ele geçirdiği anlaşılmaktadır. Bu ülkelerin, Van gölünün güneydoğusundaki dağlık bölgede. Büyük Zap suyunun yukarı vadisinde bulunduğu sanılmaktadır. Bir başka Asur yazıtında kral I. Tukultininurtaya'nın yazıtında ise çok sayıda akarsu bulunan bu bölgeye " Nairi Ülkeleri" (Nehirler Ülkeleri) adı verilmektedir. Nitekim, Asur kralı II.Asur Banipal'in IÖ IX. yy'ın ikinci çeyreğindeki egemenlik yıllarından başlayarak, Uriatri, Urartu sözcüğüyle aynı anlamda kullanıla gelmiştir. Buna karşın, " Nairi Ülkesinin kralı" sanı, yöre insanlarının dilinde "Bianili Ülkesinin Kralı" olarak yer almıştır. Urartu dilindeki Kelişin yazıtından da açıkça anlaşılacağı gibi, Urartular (Uratriler- Uriatri Ülkesinin insanları), IÖ IX. yy'den başlayarak, ülkelerini "Biznili Ülkesi" olarak adlandırmışlardır. Ancak, eski Ön Asya'da Urartu adı daha yaygın bir biçimde kullanıldığı için bu ad zamanla, "Bianili" adının yerini almıştır.
Asur yazıtlarında belirtildiğine göre, bu dağlık yöredeki topluluklar, IÖ II. Binin ikinci yarısında, birbirinden bağımsız beylikler biçiminde varlıklarını sürdürüyorlardı. Bu durum,MÖ 1000 lere kdar devam etti. Ancak, IÖ IX.yy başlarında, Asur krallığının güneyden gelen ve ardı arkası kesilmeyen yağma seferlerine karşı koymak üzere, Hurri kökenli boylardan oluşan Uriatri (Uratri) ve Nairi federasyonları bir araya geldi, daha sonra Urartu krallığına verilecek olan devlet böyle doğdu.Urartu devleti, IÖ VI.yy başlarına değin, güçlü bir siyasal yapı olarak, Doğu Anadolu Yüksek yaylalarında varlığını sürdürdü. Çekirdeği, Vangölü çevresindeki topluluklardan oluşan krallığın, toprakları IÖ VIII.yy başlarında kuzeyde Transkafkasya'ya, doğuda kuzeybatı İran'a ,batıda Malatya yöresine, güneyde de Halfeti dolaylarına dek uzandı. Doğu Anadolu'da küçük çapta bağcılık, bahçecilik ve tarımla uğraşarak kendine yeterli üretim yapan yerli halk ile avcılık ve hayvancılıkla uğraşan yarı göçebe topluluklar bir boylar federasyonu oluşturuyordu. Bunların merkezi devlete dönüşmesinin de bir başka önemli nedeni de, demiri yaygın olarak işlenmeye başlamasıydı. Gerek daha önceleri, gerekse Urartu krallığının yıkılmasından sonra, bu dağlık yörede başka hiçbir topluluğun güçlü bir devlet kurmayı başaramaması, Urartu devletinin gücünü ve örgütlenme yeteneğini ortaya koyması bakımından anılmaya değer bir olgudur. Kral Aramu,Urartu devletinin başkenti olarak bazı kaynaklarda olduğu gibi Tuşba (Van), değil de ARZAŞKUN denen şehir merkezi kurmuştu. Bu şehrin tam olarak yeri tespit edilememişse de bu şehrin Patnos civarında olduğu sanılmaktadır.yörede kral Menua zamanında imar çalışmaları görülmüştür. Çok sayıda kale ve saray yapılmıştır. Aznavur Tepe, Girik Tepe, Kızılkaya, Kancıklı, Kubik, Dedeli, Değirmendüzü, Bostankaya kaleleri bunlardandır. Tapınak ve antik ismiyle “ALUDİRİ” sarayları da yapılmıştır.
Aludiri (Patnos) kuzeye, güneye, güneybatıya, kuzeydoğuya açılan yolların en kritik noktasında yer almış olup bugünde aynı özelliğini korumaktadır.
Aznavur Tepe Urartu mimarisinin en önemli eserlerindendir. Tarıma yönelik sulama kanalları bu kalede çokça görülmektedir. Diğer önemli bir sarayda Giriktepe bulunmaktadır.
Asur istilasının ardından, kuzeyden gelen Kimmerler de Urartu topraklarına girince, Urartu Kralı II. Rusa Asurlularla iyi geçinmenin yollarını aramış ama krallık, son kez, IÖ 560'ta Medlerin saldırısına uğrayarak ortadan kalkmıştır.
MED DÖNEMİ
Med Krallığının Uvahşatra adıyla da anılan üçüncü hükümdarı Keyaksares'in (IÖ 633-584) başlıca amaçlarından biri, güneybatı komşusu Babil Kralı Nabupolassar (Nabu-apal-usur) ile anlaşarak Asur Krallığının topraklarını, Lidya Kralı Alyattes (IÖ 588-560) ile anlaşarak da, Batı Anadolu'yu paylaşmaktı. Buna göre Mezopotamya, Suriye ve Filistin Babil Krallığına bırakılacak, Dicle ve Fırat'ın yukarı topraklar Med Krallığına, Kızılırmak'ın batısı da Lidya Krallığına kalacaktı.
Keyaksares, ilk olarak IÖ 612-609 arasında Babillilerle anlaşarak, Asur topraklarına sürekli saldırılar düzenledi ve Asur başkenti Ninova'yı yağmaladı.Böylece, Mezopotamya tarihinde çok önemli yeri olan bir devlet ortadan kalkmış oldu. Medler Patnos yöresi ile birlikte , Kızılırmak'a dek tüm Doğu Anadoluya hakim oldular(IÖ 585).Urartu devletinin askeri gücünü de yok ederek Pariyadris(Trabzon)dağların güneyinde Melitene (Malatya) ve güneydoğuda Urmiye gölüne dek uzanan büyük bir bölgeyi egemenlikleri altına aldılar.
Keyaksares'in ölümünden sonra ,yerine geçen oğlu Astiyag (İştümegü) Güneybatı İran'da Hagmatena'yı (Ekbatan) başkent yaptı. Sert ve baskıcı tutumu ile çevresindeki devlet adamları ve komutanları bile kendisine düşman etti.Bu tutum Med kırallığı içinde geniş bir tepkiye yol açtı ve sonunda Ahameniş Prensi II. Kiros , Med kırallığını yıkarak yeni devlet kurdu(IÖ 550).
PERS DÖNEMİ
Prensliğinin merkezi Passaragd'da kırallığını ilan eden II.Kiros ,kısa sürede güçlü bir devlet örgütü kurdu ve orduyu disipline soktu. Keyaksares döneminde Med toprakları içinde yer alan bütün güney batı İran'ı Patnos’unda içinde bulunduğu Doğuanadolu ve ön Asya'yı sınırlarına kattı. Daha sonra da Lidya krallığı üzerine yürüdü, Kral Korides'i yenerek (IÖ 546) verimli Ege topraklarını, gelişmiş ticaret ve üretim olanaklarıyla Persler'e açtı
BÜYÜK İSKENDER DÖNEMİ
Pers imparatorluğunun iki yüzyıl kadar süren egemenliği, Büyük İskender'in Anadolu'ya çıkışıyla sona erdi.Pers orduları IÖ 332 ve 331'de İskender'e iki kez yenildi.Bu gün Irak sınırları içinde kalan Gayzamela'daki (Erbil) son yenilgiyle,Pers imparatorluğu çöktü.patnos ve çevresi bu dönem içinde içinde Büyük İskenderin yonetimine geçti
Büyük İskender,Patnos ve çevresinde İskenderé zuqurneyn adıyla bilinir.zamanında halk arasında yaygın olan bir söylenti günümüze kadar kulaktan kulağa söylenerek ulaşmıştır.O söylenti İskender’in iki boynuzu olduğu söylentisidir.
SELÖKİDLER DÖNEMİ
İskender'in bütün Anadolu'da olduğu gibi,Doğu Anadolu ve Patnos yöresindeki egemenliği de kısa sürdü.O ölünce komutanlarından Selevkos ,yine İskender'in komutanlarından Antigonos ve oğlu Demetrios'u Gazze önlerinde yenerek yöreye egemen oldu(Ö 312 ) ve Ortadoğu'da güçlü bir krallık kurdu
ROMA PART ÇEKİŞMESİ
II. Artavasd olarak bilinen Tigran 'ın ölümünden sonra yerine geçen III. Artavasd, Araks Krallığı'nın Roma'ya bağlı vasal bir devlet olmasını kabullendi. Bu arada, Partlar, Roma'ya rakip bir devlet olma özelliklerini koruyorlardı. Nitekim, Part süvarileri, İÖ. 53'te, Romalı komutan Krassüs-III. Artavasd birleşmesini etkisiz durama getirerek Harran Ovasına dek ilerlediler. Romalıların simgesi olan ünlü "Roma Kartalı" Part Kralı İborodes'in eline geçti. Öte yandan, Akaros önderliğindeki bir başka art ordusu da Antakya'ya girdi ve Suriye'yi tehdit etmeye başladı. Artavasd, güçleri dengesinin Partlar'dan yana değişmesi üzerine, bu kez de Romalılar'ın karşısında, Partlar'ın yanında yer almıştı. Ne var ki, bu durum da uzun sürmedi ve Roma İmparatoru Antonius'un komutanlarından Bassüs, IÖ 38'de Part ordularını Antakya yakınlarında yenerek geri çekilmeye zorladı. Bununla birlikte, Partlar'ın direnmesi üzerine, Bassüs'ün orduları Atropaten topraklarına ulaşamadı. Bu arada, Partlar da Araks Devletinin başındaki Artaksias sülalesini devirip, Atropaten önlerindeki duraklama sırasında güç toplayan Romalılar ise, Partların daha fazla güçlenmesini önlemek için, Tiberius komutasındaki bir orduyla Araks Devletinin topraklarına girerek part etkisine son verdiler. Partlar, patnos’un da içinde bulunduğu yukarı Murat ve Araks (Aras) yörelerinde Roma üstünlüğünü tanımak zorunda kaldılar (IÖ 20).
ARSAKLILAR DÖNEMİ
Başında Arsaklılar'ın bulunduğu Araks Krallığı çeşitli bölgelere ayrılmıştı. Bunlardan Vangölü çevresini kapsayanı Tuspay adıyla anılıyordu. Van yöresindeki Karduklar, Arami kökenli oymaklar ve Med kalıntılar, Arzeruni sülalesinin üstünlüğünü tanıyorlardı. Araks Krallığı, gerek Arzeruniler'e gerekse onlara bağlı oymaklara görece özerklik vermişti. Nitekim, bu oymaklar bir süre sonra Gordiene adı altında bir krallılk kurdular ve bu bölgeye Asurlu topluluklarla, Filistin'den getirilen bir bölüm Yahudiler yerleştirildi.Filistinden getirilen Yahudiler daha güneyde yerleştirildikleri için Patnos ve çevresinde varlık gösterememişlerdir.
Gerek Gordiene'de gerek Araks devletinde, halk Kafkas kökenli Albaniler'de ve İberler'de olduğu gibi, kastlara bölünmüş değildi. Bununla birlikte, toplum "Azat" denilen toprak soyluları ile "Şınakan" denilen bağımlı köylülerden oluşmaktaydı. Toprağı işleyen şınakanlar azatlara ürün-rant ödemek ve savaşlara katılmak zorunda idiler. Azat ailelerinin başında sahap (satrap) denilen beyler vardı. Toprak, soylu ailelerde, kalıtım yoluyla babadan oğula geçirdi. Ülkede gerçek yetkeyi, toprak tekelini elinde tutan bu sahaplar temsil ediyordu. Toprak soylularının gerek kendi aralarındaki çekişmeleri, gerekse kral sülaleleriyle olan savaşımları nedeniyle yöreye sürekli bir gerginlik ve çatışma egemendi. Bu çatışmalar, Roma ve Part egemenliği altındaki dönemlerde bile varlığını korudu.
SASANLILAR DÖNEMİ
MS III.yy başlarında Part Devletinin yerini Sasanlılar alınca, patnos yöresinde yoğunlaşmış olan Roma-Part çatışması sona erdi ve bu kez Roma-Sasanlı savaşımı başladı. 150 yıl kadar süren bu çatışmalar, İS 387'de yapılan bir antlaşmayla durulur gibi olduysa da, Roma'nın ikiye bölünüp, Ön Asya'nın Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kalmasından sonra (MS 395) yeniden alevlendi. MS VII. Yy'a değin süren bu çatışmalarda, Ön Asya'nın güneydoğusunda ortaya çıkan Hıristiyan Nasturilik Mezhebinin büyük bir rolü oldu. Önceleri, Bizans İmparatorluğunca Sasanlılara karşı silah olarak kullanılan Nasturilik olayından, VI.yy sonrasında Sasanlılar da yararlandılar. Doğu Roma Kilisesine karşı bağımsızlığını ilan eden Nasturi Kilisesine arka çıkarak, Bizans'ın yöredeki etkinliğini kırdılar. Bu yüzyıl sonunda Bizans topraklarında bir sefere çıkan Sasanlı Hükümdarı II.Hüsrev, 605'te Kayseri'yi alarak Bizans içlerine ilerledi. Bir süre sonra geri çekildi ama, Kilikya ve Kuzey Suriye'ye dek bütün Doğu Ön Asya toprakları elinde kaldı. Ancak VII. yy'daki Müslüman Arap akınlarıyla birlikte bu etkinlik giderek azaldı.
İSLAM UYGARLIKLARI DÖNEMİ
Halife Ömer döneminde (634-644) Arapların ve birlikleri hemen tüm Doğu Anadolu'ya akınlar yaparken önemli bir geçiş noktası olan Patnos ve çevresini ele geçirmek istemişlerdi. 645'te Halife Osman'ın komutanlarından Emir Habib bin Mesleme de Doğu Anadolu'ya akınlar sırasında böyle bir çaba göstermedi. Bunda yörenin konumu kadar, Arap askerlerinin soğuk iklim koşullarına dayanamamalarının da etkisi olmuştur.
Bu durum, Emeviler ve Abbasiler Döneminde de değişmedi.
SELÇUKLU VE OSMANLI DÖNEMİ
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde stratejik konumunun oluşturduğu şartlar: Patnos’un hep önemli bir merkez olma özelliğini ön planda tutmuştur. 1533’te Erzurum Beylerbeyliğinin Malazgirt Sancağına bağlı iken 1865’ te eyalet, liva , kaza, nahiye, köy sistematiği uygulamaya konuyor. Buna göre Patnos, Erzurum Eyaleti, Bayazıt Livasının 7 kazasından biri durumuna geliyor. 1867’de “Vilayet Nizamnamesi” uygulamaya konulmasıyla Patnos; Erzurum Vilayeti, Bayazıt Sancağı, Antab (Tutak) Kazasının bir nahiyesi olmuştur. Bu dönemde Patnos’ta 250 hane, 1 dükkan, 1 han, 1 cami, 1 medrese, 2 kilise ve biri Hristiyan ikisi İslam olmak üzere 3 Sıbyan Mektebi bulunmaktaydı.
CUMHURİYET DÖNEMİ
Osmanlı kayıtlarında “Batnus” şeklinde adı geçen Patnos; ilçe olana kadar fazla bir önem kazanmamıştır. 1936’ da Malazgirt İlçesinin Sultanmut (Doğansu), Ahlat İlçesinin Aktepe (Sarısu) ve Erciş İlçesinin Dedeli Bucaklarının birleştirilmesiyle ilçe statüsüne geçmiştir. Günümüzde 92 adet köyü ile yaklaşık 1421 kmª’lik bir idari etki alanına sahip olan ve hızla nüfuslanmakta olan bir şehirdir.
Turgut Özal’la başlayan il olma sürecine etkin olarak katılan , T.B.M.M. oturumlarının 2 sinde il olma konusuyla gündeme gelen Patnos: O dönem gazetelerinde il olmayı bekleyen ilçeler arasında yerini alarak komşu ilçeleri kıskandırmayı başarmıştır
PATNOSTAN ÇIKARILAN KÜLTÜR VE TARİH VARLIKLARI
İç kalıptan yapılan formun üstü altınla kaplanmıştır. Oval yuvanın içine kırmızı renkli bombeli, üzerinde koç figürü olan yüzük taşı monte edilmiştir. Yan tarafta ufak topuz çıkıntısı vardır.
Dört kuşlu, protomlu iğnelerdendir. Protom altındaki bir boncuk ve bir bilezik geçişi ile sağlam gövdeye birleşir. Bileziğin altında yuvarlak deliği vardır.
Düz halkanın ucunda granüle tanelerden yapılmış eşkenar dörtgen formlu hareketli bir sarkacı vardır. Basit halka, kanca ile kapatılmıştır.